İLİŞKİLERDE ALGI VE ATIF YANLILIKLARI

ELİFCAN ÖZTÜRK ( Uzman Psikolog / Psikoterapist )



ALGI YANLILIKLAR

  1. TEMEL ÇİZGİYİ İHAL ETMEK

Bizler bir avukat gibi, tek bir olan olaydan sonuca gitmeye çalışırız. Bir nevi “avukat” stereotipi edinmiş oluruz ve bu da bizi sonuca götürmede yanıltır. Buradaki algı hatasının kaynağı, açıklanma ihtiyacı duyulan bir şey için hareket edilen noktanın hatalı olmasıdır. Bir hocanın bizi sevip sevmediğini verdiği notlardan ölçmek, temel çizgiyi ihlal etmenin en tipik örneklerinden biridir.

Günışığı.jpg

Burada karikatürist, bir vampir çift arasındaki sevgiye dair diyaloğu işlemiştir. Genelde her çift arasında sıkça karşılaşılan; ‘Beni ne kadar çok seviyorsun?’ sorusu ve verilen cevap üzerinden gidilen sonuç, burada da hatalı olmuştur. Sevgi üzerinden bakılacak olunursa bizler, karşımızdakinin bize verdiği değeri yorumlamada yanlış noktalardan hareket ederiz. Bu da bizi sonuca götürmede yanıltır. Vampir çift arasında da temel çizgiyi ihlal etmekle ilgili algı hatasına tipik bir örnek yaşanmaktadır. Kadın, eşinin ona olan sevgisiyle ilgili kurduğu cümleyi sadece cümle bazında değerlendirmeyip, konuyu genelleştirerek güneşe çıkamamak olan özel durumları üzerinden değerlendirmiştir. Sonuç olarak da gün ışığı benzetmesi, kadını yanlış sonuca götürmüştür. Göz ardı edilen nokta ilişki içinde sevgiye dair diğer unsurlardır. Bu sözle her şey bir anda silinmiş ve sonuç olarak erkek vampirin kadını hiç sevmediği sonucu çıkmıştır.

  1. POZİTİF YANLILIĞI

Hepimiz olan biteni iyi yönüyle görme eğilimindeyiz. Bu durum Pollyannacılık kadar uç bir noktada olmasa da, gene de yanlış algı edinmemize neden olur. Bizler sosyal ilişkiler içinde, bize benzeyenlerle olma eğilimindeyiz. Onlar, bizim gibi davranırlar, bizim kadar doğrudurlar ve onları çevremizde görmek bize kendimizi iyi hissettirir. Çünkü içimizdeki “ben” imajını doğrularlar, benlik imajını yüceltici bir etkileri vardır. Genel olarak bu anlaşma durumu da kişiler arasında çatışma yaratmaz. Fakat bazen çatışmama durumu, kendimizi ya da karşımızdakini olduğundan daha iyi ya da doğru algılamamıza neden olur. Pozitif yanlılıktaki algı hatasının kaynağı budur.

391758_294955347279986_2041360598_n.jpg

Bizler en yakınlarımızın; arkadaşlarımızın, ailemizin, çocuklarımızın, eşimizin; daima iyi huylu olduğunu, kötü bir şey yapmayacağını, toplumda yüceltilen kişilik özelliklerine sahip olacağını (dürüst, namuslu vs.) düşünürüz. Düşünmekle de kalmaz körü körüne inanırız. Kimse çevresinde kötü karakterli birinin olmasını istemez çünkü bu durum bizi hem kendi gözümüzde hem de çevremizin gözünde kötü yapar. Bu nedenle bazı gerçekleri görmemek daha sağlıklı olabilir. Ancak sonuca ulaşmada da pozitif olarak yanlı olmuş olup gerçeklerden kopabiliriz. Bu karikatürde toplumda yaygın olan ‘Benim kocam yapmaz.’ inancı net bir şekilde gösterilmiştir. Kocasının kendisini aldattığını duyan kadın; olayı dışsallaştırmış, benliğini korumaya almıştır. Bizi yıkan böyle gerçeklerin kabullenilmesi çoğu kez uzun zaman almaktadır. Benlik imajını yücelten bir açıklama bulana kadar da muhtemelen durumu dışsallaştırmaya devam edecektir.

  1. İNSANLARIN DİRENCE BAĞLI YANLILIĞI

Herkes yaşadığı çevreden, ailesinden doğru olduğuna çok fazla inandığı, değişmeyen inançlarla yaşar. Bu inançlar herhangi bir konuda olabilir ve bizim o konularda davranışlarımızı şekillendirir. İnanılan bu şeyler aslında yanlış düşünceler olsa da değişim fazlasıyla zordur ve insanların dirence bağlı yanlılıkların kaynağı da budur.

sirinler-izle1.jpg

Herkesin çok yakından tanıdığı şirinler, 90 kuşağı çocuklarının her gün izledikleri çok popüler bir çizgi filmdi. Şirin köyünde yaşayan şirinlerin çocuklara vermeye çalıştığı en belirgin mesaj ise iyi bir çocuk/birey oldukları takdirde başlarına ne gelirse gelsin bunun üstesinden gelebilecekleri, kötülükleri kendilerinden uzak tutabilecekleriyle ilgiliydi. Sevgiyi, dost ve aile olmayı çok güzel bir şekilde işleyen ve öğreten bu çizgi karakterler pek çok çocuk için belki de ailelerinden alamadıkları davranış eğitimini vermekteydi. Fakat çizgi film kuşağının sonunda geçen; “Uslu bir çocuk olursan şirinleri bile görebilirsin.” repliği, kavram kazanımı gerçekleşmemiş olan çoğu çocukta farklı şekillerde algılanabilmiştir. Çoğu zaman ailelerin de çocuklara yerleştirmeye çalıştıkları ‘uslu olma’ kavramı burada, iyi şeyleri hak etmek için uslu olmak, yaramazlık yapmamak, anne-babayı üzmemek vs. pek çok anlama gelmektedir. Sürekli bu mesajlarla büyüyen çocuklar ileride yetişkin bir birey haline geldiklerinde iyiliği hak etme ya da yaptığı hata yüzünden cezalandırılabileceğini düşünme gibi algı yanlılıkları yaşayabilmektedirler. Tüm bunlar da kişilerde adil dünya inancı oluşmasında etkili olup, onların olaylara karşı yaklaşımlarını etkileyebilir. Zaman geçtikçe bu inanış türü kemikleşir ve aksini düşünmeye ise direnç gelişir.

  1. OLGULARA RAĞMEN DÜŞÜNME YANLILIĞI

Bizler, olayları açıklama ve kendimize göre anlamlandırma çalışması içinde kimi zaman çok açık olan olguları yok sayarız. Bunlar bize vardığımız sonucun yanlış olduğunu açık bir şekilde gösterecek kadar ortada olsa da görmeme eğiliminde oluruz. Buradaki algı hatasının kaynağı ise olan biteni; olgulara göre değil de karşımızdakine yaptığımız, olayla ilgisi olmayan yanlış atıf aracılığıyla değerlendirmektir.

hepiniz-aynisiniz-d-640x504.jpg

Toplum içinde kadınların erkeklerle, erkeklerin ise kadınlarla ilgili belki de en klasik ve en büyük algı hatası  “hepiniz aynısınız!!” düşüncesidir. Bunu hem karşı cinsimizden duymuşuzdur hem de biz karşı cinsimize söylemişizdir, aklımızdan geçirmişizdir. Bu algı yanlılığına daha çok; hayal kırıklıklarımızda, mutsuzluklarımızda, beklentilerimiz karşılanmadığında başvururuz. Bu şekilde savunma mekanizmamızı kullanıp olayı dışsallaştırırız. Fakat bu düşünce hayatta başımıza gelenlerden dolayı öyle kemikleşir ki çoğu olaya yaklaşımımız, içinde bulunulan durum fark etmeksizin bu yol üzerinden şekillenir ve hiç ilgisi olmayan yerlerde duruma ilişkin açıklamamız bu yönde olur. Durumu kendi koşulları içince bile değerlendiremeyiz. Yukarıdaki karikatürde bu algı hatası tam anlamıyla çizilmiştir. Temizlik yapan kadında, erkeklere güven olmayacağı algısı o kadar yerleşmiştir ki; leke çıkarıcı için kullanılan slogana karşı bile tepkilidir. İçinde bulundukları durumu, adamın buradaki rolünü, kendi pozisyonunu göz ardı etmektedir. Karşısındakinin sadece cinsiyeti, sonuca ulaşması için yeterli olmuştur.

  1. HATALI KORELASYON YANLILIĞI

Bizler kimi zaman aralarında hiç ilişki olmayan bir şeyi ilişkideymiş gibi algılayıp, sonuca varırız.

guzelleselim.jpg

Bu karikatürde, günlük hayatta pek fazla kullanılan ‘içelim güzelleşelim’ sözü sadece bir benzetmeden ibarettir. Aralarında hiç ilişki olmayan içmek ve güzelleşmek eylemi bir arada kullanılarak, alkolün etkisiyle kişinin olaylara, insanlara ve kendisine daha olumlu baktığı, bu benzetmeyle vurgulanmak istenmiştir. Güzelleşmek mecazi anlam taşısa da karikatür içinde bunu gerçek anlama dönüştürmüşler ve olaya bir de bu açıdan bakmışlardır. Bayanların güzelleşmek için bütün kişisel bakım aktivitelerini bir kenara ittiği ve sadece alkol alarak güzelleşme çabaları anlatılmıştır. Muhtemelen bu yol daha az uğraş ve özen gerektirmektedir. Fakat sözün kendi içinde barındırdığı korelasyon hatasının sonuçları sadece alkol tüketmekle ne yazık ki görülmüştür.

                                               ATIF YANLILIKLARI

  1. TEMEL HATA (YANLILIK)

Metin Kutusu: “Anladığıma göre, savcının ana düşüncesi, benim cinayeti önceden tasarlamış olduğumdu. En azından kanıtlamaya çalıştığı buydu. ‘Bunu ispat edeceğim, hem de misliyle edeceğim. Önce olayların göz kamaştırıcı ışığı altında, sonra da bu cani ruhun psikolojisi altında,’ diyordu. Annemin ölümünden beri olup biten olayları kısaca anlattı. Duygusuzluğumu, annemin yaşını bilmeyişimi,  Fernandel’ i seyredişimi ve Marie’ yle eve dönüşümü hatırlattı. O anda hemen anlayamadım, ‘metresi’ diyordu çünkü; oysa Marie benim için sadece Marie’ydi. Sonra Raymond’ un hikayesine geçti. Olaylara bakış açısının çok net olduğunu fark ettim. Söyledikleri akla yatkındı. Mektubu, metresini getirip ‘düşük ahlaklı’ bir adamın kötü muamelelerine maruz bırakmak için, Raymond’ la anlaşarak yazmıştım. Plajda, Raymond’ un düşmanlarını kışkırtmıştım. Raymond yaralanmıştı. Ondan tabancasını istemiş, tabancayı kullanmak için tek başıma geri dönmüştüm. Arap’ ı tasarladığım gibi öldürmüştüm. Sonra beklemiştim ve ‘işin tam tamına yapıldığına emin olmak için’ soğukkanlılıkla, bile bile ve planlı olarak dört el daha ateş etmiştim.”						Albert CAMUS – YABANCI (syf.91)Bu atıf yanlılığına göre bizler, olan olayları çevresel koşullar ve etkenler üzerinden değil de daha çok incelediğimiz kişinin kişisel özellikleri ve içsel koşulları üzerinden yorumlama eğiliminde oluruz. Bunun; olayları fark edip işlemede yetersiz olma ve olayla ilgili eksik bilgiye sahip olma ya da atıfta bulunanın kendine uygun olan nedeni seçmesi (örneğin kişiye atıfta bulunarak çevresel koşulları kontrol edebilme düşüncesinin kişiyi rahatlatması vs.) gibi çok çeşitli nedenleri olabilir. Fakat ortak olan tek şey bu temel hatanın herkes tarafından yapılıyor olmasıdır.

Albert Camus, Yabancı adlı romanında yaşamda sıkça yapılan bu atıf yanlılığını tam anlamıyla işlemiştir. Roman, başkarakter olan ‘Yabancı’ nın annesinin ölümüyle başlar. Bu durum üzerine yabancının tepkileri, cenaze sırasında yaşadıkları ve sonrasında olanlar ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir. Sonrasında hiçbir nedeni yokken sadece şartlar o an çok uygun olduğu için bir cinayet işlemiş ve tutuklanmıştır. Tutukluluk süresince mahkemelere çıkmış ve kesin cezası için çokça tartışma yapılmıştır. Fakat bu tartışmaların konusu, yabancının işlediği cinayet değil de öncesinde annesinin ölümüne karşı takındığı davranışsal tutumudur. Cezasın ne olacağına da bu kriterlere bakılarak karar verilmektedir.

Yukarıdaki alıntı, savcının suçun ispatı için yaptığı konuşmasıdır. Önceliği yabancının içsel nedenleridir. Dışsal nedenlere sonrasında değinmektedir. Romanın sonunda da yabancı, adam öldürme suçundan idam edilmiştir. Fakat bu suçu işlediğine karar verilen mekanizmanın temelini annesinin ölümü ve sonraki süreç oluşturmaktadır. Bu durum bizim toplum içindeki olaylarda sıkça karşılaştığımız temel bir hata(yanlılık)dır.

  1. AKTÖR – GÖZLEMCİ YANLILIĞI

Herkes bir durumu ya da olayı incelerken aktör (kendi davranışlarını açıklarken) veya gözlemci (başkalarının davranışlarını açıklarken) konumundadır. Bizler aktörken içsel nedenlere atıf yapmayı, gözlemci konumundayken ise dışsal nedenlere atıf yapmayı tercih ederiz. Bu da bizim sonuca giderken yanlı olmamıza neden olabilir. Yanlılığın nedenleri; kendimizle ilgili yeterli enformasyona sahip olmamız fakat gözlediğimiz kişiyle ilgili olmamamız, aktör iken davranışı hangi amaca yönelik yaptığımız açısında bakarken gözlemciyken karşımızdakinin davranışı hangi nedenle yaptığı üzerinde durmamız olabilir. Bu daha çok empati konusuna dayanır. Başkalarının bakış açısından bakabildiğimizi sürece bu atıflar değişmektedir.

Abimi-hep-benden-çok-sevdiniz-yiğit-özgür.jpg

Karikatürde hepimizin yaptığı gibi bu çocuk da bir atıf yanlılığında bulunmaktadır. Şuan o gözlemci konumundadır ve araştırdığı şey babasının onu sevmemesi durumudur. Sevilememeyi kendi varlığına bağlayamaz; babasının davranışının nedenini hayatlarında hiç olmayan birinin varlığına, yani abisine bağlar. Sevilememe durumu onu o kadar çok korkutmaktadır ki duruma böyle bir açıklama getirmiştir. Fakat babasının gerçek duygularından habersizdir. İlişkilerinde muhtemelen bir patlama noktasında, tartışma anında babasına sevilmediği konusunda isyan ederken yanlı düşüncesini dile getirir. Baba ise çok açık bir şekilde bunun kimseyle ilgisi olmadığını direk onu sevmediklerini, hatta tiksindiklerini söyler. Aslında baba burada çocuğa içsel atıf yapması gerektiğini dile getirmektedir. Bir hayli kötü olan bu örnekte aktör-gözlemci yanlılığı açık bir şekilde gösterilmektedir.

  1. BENLİĞE HİZMET EDEN YANLILIKLAR

Bizler, tanımadığımız insanların davranışlarını açıklarken içsel nedenlere atıf yaparız. Fakat bu durum, atıf yaptığımız kişi sevdiğimiz biri olduğunda değişmektedir. Burada aynı zamanda benliğimizi yüceltme isteği işin içine girmektedir. Eğer çok yakınlarımızın davranışlarını onların içsel nedenlerine atfedersek, onları başarısız, kötü gibi nitelendirmiş oluruz. Bundan kaçınmak için dışsal atıflara başvururuz.

tnujmkılo.JPG

Bu örnekte; oğluna toz kondurmamakta olan bir anne ve onun oğlunun kötülük yaptığı bir adam vardır. Anne, oğlunun yaptığı kötülükleri görmemekte ve üstüne de onu savunmaktadır. Çünkü onun gözündeki biricik evladı fazlasıyla iyi yürekli, kibar ve zararsızdır. Eğer aksini kabul ederse, canından çok sevdiği oğlunun kötü biri olduğu gerçeği onu yıkacaktır. Bu nedenle benliğini korumak adına yanlı davranmaktadır.

Scroll to Top