KOLİK BEBEK

ELİFCAN ÖZTÜRK ( Uzman Psikolog / Psikoterapist )



1890’lardan itibaren bebeklerde aşırı ağlama kliniklerde dikkat çekmeye başlamış ve 1954 yıllarında kolik için tanımlama kriterleri belirlenmiştir.

İnfantil Kolik

  1.  Gelişimi normal ve sağlıklı olan bebeklerde,
  2.  En az 3 haftadır, haftada 3 günden fazla var olan,
  3.  Günde en az 3 saat süren ve genellikle öğleden sonra veya akşamları artan,
  4.  Başka türlü açıklanamayan huzursuzluk, ajitasyon ve ağlamaların görüldüğü klinik tablo; İnfantil Kolik olarak tanımlanmaktadır.
  5. Bebeklerin yalnızca %47‘ sinde belirtiler üç ay içerisinde kayıp olmaktadır. % 41‘ inde altıncı aya kadar, geriye kalan %12‘ sinde ise on ikinci aya kadar sürmektedir. 
  6. Toplumda yaygınlığı % 10 ile 40 arasındadır.
  7.  Kız ve erkek bebeklerde görülme oranı farklılık göstermemektedir.

Nedenlerine Dair Bazı Teoriler

1. Besin alerjisi ya da intoleransı: Anneni tükettiği besinlerden olan; turpgiller (turp, lahana, karnabahar, brokoli), inek sütü, çikolata ve soğan tüketilmesi ile kolik arasında yakın bir ilişki bulunmuştur. Ayrıca inek sütü antijeni, anne sütünde bulunabilir. Bu yüzden annenin inek sütüne dair aldığı besinler, plasentadan bile bebeğe geçebilmekte ve bağırsakta alerjik reaksiyona neden olarak kolik yapabilmektedir.

2. Anormal bağırsak hareketi ya da aşırı gaz: Anne sütü ve inek sütü oligosakkaritler (şeker çeşidi) içermektedir. Bu şekerlerin immünolojik/ailerjik işlevleri vardır ve değişmeden bağırsaktan emilmektedirler. Bu durum belki de kolik özelikler göstermeni nedenidir şeklinde tezler vardır. Fakat yapılan araştırmalarda bu durum kesin olarak kanıtlanamamıştır.

3. Aşırı duyarlılık: Bebeklerin nörolojik sistemi henüz gelişmemiştir. Duyu sinirleri bağırsak gerilimine daha duyarlıdır ve ağrı reseptörleri de daha çabuk uyarılmaktadır. Bazı bebeklerde, normal gerilme hissi, ağrı olarak algılanabilir. Ayrıca, frontal lobları henüz yeterince gelişmediği için hoşa gitmeyen uyarıcılar da ağrı olarak algılanabilir. Bebeklerin rahatsızlıklarını gösterebilecekleri seçenekleri sınırlıdır. Bu yüzden çoğu hoşnutsuz oldukları durumları ağlayarak gösterirler.

4. Ailedeki gerilim ve stres: Hamilelik sırasında çok sık psikososyal stresle karşılaşan, doğum öncesinde ve sürecinde kötü duygular içerisinde olan annelerin bebeklerinde daha fazla infantil kolik görüldüğü bildirilmiştir.

5. İnterreaksiyonel model: Bebekten kaynaklanan duyarlılığın artması, kişilik yapısı gibi içsel etmenler ile ailedeki anksiyete ve çevresel etmenler gibi dışsal etmenlerin etkileşimi bebekte kolik oluşumuna neden olabilir.

            Kolik geçmişi olan bebeklerde, yaşamlarının ilerleyen evrelerinde şunlar görülebilmektedir.

  • Bazı araştırmalarda uzamış koliği olan çocuklarda bu durumun, hiperaktivite belirtilerinde artış ve düşük bilişsel beceriler ile ilişkili olduğu bildirilmektedir. İnfantil Kolik kendiliğinden düzelen bir tablo olmakla birlikte neden olduğu ikincil problemler bebekler ve anneleri için önemli olabilmektedir.
  • İnfantil koliği olan bebeklerde ileri bebeklik ve çocukluk evrelerinde kolaylıkla ağlama, negatif mizaç özellikleri, yeme sorunları, akademik zorluklar ve uyku sorunları gibi davranışsal ve bilişsel sorunların daha sıklıkla ortaya çıktığı çalışmalarda gösterilmiştir. Kolikli bebeklerde gözlenen davranışsal ve bilişsel sorunların özellikle kolik semptomları 6 aya kadar devam eden bebeklerde daha sıklıkla olduğu da araştırmalarda gözlenmiştir.
  • İnfantil kolikli bebeklerde gelecek 10 yılda yineleyen karın ağrısı, alerji sorunlarının daha sık ortaya çıktığı bildirilmektedir. Ayrıca kolik ve migren arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar giderek artmaktadır.

            Kolik olma durumuna pek çok neden sayılabilmektedir. Kesin kaynakları her ne olursa olsun İnfantil Kolik pek çok açıdan bebek bakımını zorlaştırmakta, anne –çocuk bağlanmasını, düzeyi aileden aileye değişse de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

            Bazı çalışmacılara göre, çocuğun zihinsel yapısının henüz olgunlaşmamış olması yani zihinselleştirme yetisinin henüz kazanılmaması ve içsel gerilimlerin, çatışmaların ruhsal olarak işlenememesi somatizasyonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır (kabızlık da buna dahildir). Bu bağlamda, erken dönem ilişkilerinin önemi vurgulanmakta ve o dönem bozukluklarının incelenmesinin önemli bir yer teşkil ettiği söylenmektedir.

            Yüzde yüz muhtaç ve korunmasız bir şekilde fırlatılmış olduğumuz, güvensiz ve yabancı dünyada tek tanıdık imge annemize dair olandır. Bizi doyurması, ihtiyaçlarımızı anlaması, tekinsiz hissettiğimizde sakinleştirebiliyor olması ondan tek beklenendir. Fakat günümüzde de henüz tam bulamadığımız nedenlerden dolayı sürekli gaz problemi yaşamak, ağrı hissetmek, annemiz tarafından bunun giderilememesi ve buna bağlı olarak sürekli ağlamamız ve sınırlı zamanlarda sakinleştirilebiliyor olmamız bahsettiğimiz muhtaçlık durumunda anne ile tam uyumlanamamaya neden olmaktadır. Anne ise eğer kaygılı ve stresli bir yapıya sahipse, yetersizlik hisleri hali hazırda zaten varsa; dinginleştirilemez durumda bu özellikleri çok daha fazla hale gelmektedir. Bebeği kapsayamayan, ihtiyaçlarına kolik durum nedenliyle tam karşılık verememiş hisseden anne ile bebek bir sarmala girmekte ve dünyayı bu duygulanım üzerinden algılamaya devam etmektedirler. Anne zihninde hep yetemediğine, çocuk ise ihtiyaçlarının görülemeyeceği ve giderilemeyeceğine dair fikir ya da kaygı ile yaşamaktadır.

            Çocuk danışmanlığı sürecinde kolik olma öyküsü, müdahale yöntemlerinin değişmesine neden olacak kadar önemli bir durumdur.  Hem ebeveynler hem de uzmanlar bunu dikkatle değerlendirmelidir.

Aile Danışmanı, Uzman Psikolog Elif Can Öztürk

Scroll to Top